Cezaevindeki Hükümlü Yönünden Konutta İnfazın Başlangıcı
Cezaevinde Bulunan Hükümlü Yönünden Konutta İnfazın Başlangıcı ve Arada Geçen Sürenin İnfazdan Sayılıp Sayılmayacağı Sorunu
I. Konutta İnfaz Usulünün Hukuki Niteliği ve Uygulama Alanı
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 110. maddesinde düzenlenen özel infaz usulleri arasında yer alan konutta infaz, yalnızca cezasının infazına yeni başlanacak hükümlüler bakımından değil; aynı zamanda açık veya kapalı ceza infaz kurumunda cezasının bir kısmını çektikten sonra bu usule geçirilecek hükümlüler yönünden de uygulanabilmektedir.
Uygulamada özellikle Bursa ili merkez ve ilçelerinde görüldüğü üzere; yaşlılık, hastalık, çocuklu kadın hükümlüler veya kısa süreli hapis cezaları bakımından infaz hâkimliklerince konutta infaz kararı verilmekte, ancak bu kararın fiilen ne zaman infaza dönüşeceği hususu ciddi tereddütlere yol açmaktadır.
II. Konutta İnfazın Başlama Süreci ve Mevzuat Kaynaklı Gecikme
Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği’nin 74. maddesi uyarınca;
- İnfaz hâkimliği tarafından konutta infaz kararı verildikten sonra,
- Denetimli serbestlik görevlisi tarafından hükümlünün konutu incelenmekte,
- Hükümlünün uyması gereken kurallar belirlenmekte,
- Kişiye özel infaz planı hazırlanmakta ve tebliğ edilmekte,
- Tebliğden sonra belirli bir süre geçmesiyle konutta infaz fiilen başlamaktadır.
Bu sürecin idari işlemlerden kaynaklanan yapısı nedeniyle, Bursa’da uygulamada çoğu dosyada 3–4 haftayı bulan bir zaman aralığı oluştuğu görülmektedir. Özellikle ceza infaz kurumundan tahliye edilerek konutta infaza geçirilecek hükümlüler bakımından, bu süre boyunca hükümlü cezaevi dışında, ancak henüz konutta infaz yükümlülüklerine de tabi olmadan yaşamaktadır.
III. Temel Tartışma: Arada Geçen Süre İnfazdan Sayılır mı?
Bu noktada doktrinde ve uygulamada iki temel görüş ortaya çıkmaktadır.
1. Sürenin İnfazdan Sayılması Gerektiğini Savunan Görüş
Bu görüşe göre;
- İnfaz hâkimliği kararıyla hükümlünün statüsü değişmiş,
- Ceza infaz kurumu ile fiili infaz süreci arasında bir hukuki kopukluk oluşmamış,
- Hükümlü, devletin denetimi altında infaz rejimi içinde kalmaya devam etmiştir.
Bursa’da bazı infaz hâkimlikleri önüne gelen itirazlarda; hükümlünün bu süreyi kendi iradesiyle uzatmadığı, gecikmenin tamamen idari işlemlerden kaynaklandığı ve bu nedenle arada geçen sürenin infazdan sayılmamasının hükümlü aleyhine sonuç doğurduğu ileri sürülmektedir.
Bu yaklaşımda, infaz hukukunun temel ilkelerinden olan infazda bütünlük ve aleyhe yorum yasağı esas alınmakta; idarenin işlem süresinin hükümlüye daha uzun bir infaz süresi olarak yüklenmesinin kabul edilemeyeceği savunulmaktadır.
2. Sürenin İnfazdan Sayılamayacağını Savunan Görüş
Diğer görüş ise; Yönetmelik hükümlerinin açık olduğunu ve konutta infazın, ancak yükümlülüklerin fiilen başladığı tarihte infaza dönüşeceğini kabul etmektedir.
Bu görüşe göre;
- Hükümlü, ceza infaz kurumundan çıktıktan sonra herhangi bir kısıtlamaya tabi değildir,
- Konutta infazın gerektirdiği elektronik izleme, konutta bulunma zorunluluğu veya denetimli serbestlik yükümlülükleri henüz başlamamıştır,
- Bu süreçte hükümlü, fiilen serbest bir birey statüsündedir.
Bursa uygulamasında özellikle denetimli serbestlik müdürlüklerinin bu yaklaşımı benimsediği, konutta infazın ancak yükümlülüklerin fiilen başlamasıyla infaza dönüşeceği yönünde raporlar düzenlendiği görülmektedir.
IV. Covid-19 İzni Uygulaması ile Karşılaştırma
Benzer bir tartışma, pandemi döneminde sehven Covid-19 iznine çıkarılan hükümlüler bakımından da yaşanmıştır. Bu konuda Yargıtay 1. Ceza Dairesi, idarenin hatalı işlemi sonucu dışarıda geçirilen sürenin infazdan sayılmayacağını kabul etmiştir.
Ancak bu örnek ile konutta infaz uygulaması arasında önemli bir fark bulunmaktadır. Covid izni uygulamasında açık bir idari hata söz konusu iken; konutta infazda sorun, mevzuatta açık bir düzenlemenin bulunmamasından kaynaklanmaktadır.
V. Temel Haklar ve Eşitlik İlkesi Açısından Değerlendirme
Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, infaz hukukunda son derece hassas bir dengede korunmalıdır. Hükümlünün, hakkında verilen mahkûmiyet kararının öngördüğünden daha uzun süre fiilen infaz rejimine tabi tutulması, ölçülülük ilkesine aykırılık doğurur.
Öte yandan; cezasının infazına baştan itibaren konutta infazla başlanacak hükümlü ile, cezasının bir kısmını cezaevinde çektikten sonra bu usule geçirilen hükümlü arasında eşitsizlik doğmaması da gözetilmelidir. Bursa’da uygulamada bu durumun, aynı nitelikteki hükümlüler arasında farklı fiili infaz süreleri doğurduğu görülmektedir.
VI. Çözüm Önerisi ve Kanaat
Kanaatimizce; yaşanan bu tereddütlerin giderilmesi için Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği’nin 74. maddesine açık ve net bir hüküm eklenmesi zorunludur. Konutta infazın hangi tarihte başlayacağı ve bu tarihe kadar geçen sürenin infazdan sayılıp sayılmayacağı açıkça düzenlenmelidir.
Mevcut durumda, açık bir yasal düzenleme olmaksızın hükümlü aleyhine yorum yapılmaması gerektiği kabul edilmekle birlikte; eşitlik ve öngörülebilirlik ilkeleri gereği, ceza infaz kurumundan çıktıktan sonra hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan geçirilen sürenin infazdan sayılmaması yönündeki uygulamanın daha isabetli olduğu değerlendirilmektedir.
Ancak bu sonucun yönetmelik değişikliğiyle açıkça hükme bağlanmaması, uygulamadaki parçalı ve adaletsiz sonuçları ortadan kaldırmayacaktır.


